Skip links

Covid-19 ve Obsesif Kompulsif Bozukluk

GİRİŞ

Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 fizyolojik olduğu kadar psikolojik rahatsızlıklara da davet çıkarmaktadır. Covid-19’un yarattığı endişe, kaygı ve korku halihazırda varolan obsesif kompulsif bozukluğu olan bireylerin bu rahatsızlıklarını daha da körüklemektedir. Hatta ne yazık ki pandeminin yol açtığı panik ve belirsizlik bu bozukluğun tetiklenmesine de zemin hazırlamıştır. Bu arada asıl olanın bilgi kirliliği ve belirsizlik olduğunu düşünerek bu makaleyi yazma girişiminde bulunduk. Çevremizde de sıkça gözlemleyebiliceğimiz bireyleri rahatsız eden, günlük yaşantısını da olumsuz etkileyen sık tekrarlanan davranışların hangi bozukluğa davetiye çıkardığını anlamak adına bu makalenin yararlı olacağını ummaktayız. Makalemiz de Covid-19’un ne olduğuna ve bireyler üzerinde nasıl etkiler bıraktığına değinirken OKB’nin en yaygın türü olan bulaş obsesyonuyla olan ilişkisi üzerinde durduk.

OKB Nedir?

Obsesif Kompulsif Bozukluk, mantıkdışı düşünce ve davranışların sıklıkla tekrar edilmesine kişinin günlük yaşantısını olumsuz etkilemesine neden olan genellikle çocukluk çağında başlayan psikolojik bir hastalıktır. Obsesyon, zihni oldukça meşgul eden düşünceler ve bunlara engel olamamanın verdiği sıkıntıyla kişi sıkıntı ve huzursuzluğu bastırmak adına birbiri ardına tekrar edici davranışlar da yani kompulsiyonlar da bulunur. OKB, sadece fiziksel bir madde kullanımıyla ve fizyolojik rahatsızlıklarla açıklanamayacak bir hastalıktır. Ayrıca, bu hastalık birden fazla takıntıyı barındırabilir. (örn. Anoreksiya nevroza hastalığı barındıran birinin aynı zamanda madde kullanım bozukluğuna sahip olması gibi)

OKB tanısı kişinin hem obsesyon hem de kompulsiyonları beraber mevcutsa veya obsesyonları ya da kompulsiyonları tek başına mevcutsa ve bu semptomlar kişinin aşırı zamanını alıyor ve/ veya işlevselliğini önemli ölçüde engelliyorsa konmalıdır. (Bayar ve Yavuz, 2008) OKB tanısına sahip birey bu düşünce davranışlarla o kadar meşgul olur ki zamanının çoğunu kaybeder, işlevselliği zarar görür.

“Hastanın zihni gerçekte kendisini hiç ilgilendirmeyen düşüncelerle doludur ve kendisine yabancı gelen dürtüler hissetmektedir; arada bir karşı duramadığı eylemlere geçmek zorunda kalır. Zihnine takılan bu düşünceler -obsesyonlar- hasta için hiçbir anlam taşımadığı gibi, çoğu kez kendisine de saçma gelir. Bu düşünceler aslında hiçbir zaman eyleme dönüşmezse de, hastanın, bu düşünceleri anımsatan durumlardan sürekli kaçmasına neden olurlar. Hastanın kendi istemi dışında yaptığı davranışlar, günlük yaşamın olağan etkinlikleri olan yıkanma gibi eylemlerin abartılmış ve törensel biçimlerinden öteye gitmez; ne var ki, obsesif eylem veya kompulsiyon denilen bu zararsız davranışlar kişinin istemi dışında yapılırlar” (Geçtan, 1989).

Farklı çalışmalar, OKB’nin genel popülasyonun% 3,1’ini etkilediğini ve önemli ölçüde engellilik ve düşük yaşam kalitesi ile ilişkili olduğunu göstermektedir (Fontenelle, Mendlowicz ve Versiani, 2006; Ruscio, Stein, Chiu ve Kessler, 2010). 

OKB’nin en yaygın türleri; bulaş, simetri, cinsel ve dini konular olmak üzere sıralanır. Ayrıca, OKB’ye eşlik eden bazıhastalıklar olabilir. Hayatının belli alanlarında istenmeyen düşüncelere sahip bireyin kaygı seviyesi artar, stresle sürekli bir mücadele halinde olur bu da majör depresyonu ve tükenmişliğide beraberinde getirebilir. Bu kaygılar mantıksız ve aşırıdır. Kaygılar yerini bazen korkulara bırakabilir. Örneğin; kişi, elini yıkamadığında mikroplar tarafından istilaya uğrayacağını sanması gibi. Bu korkuları basit fobi, sosyal fobi olarak da ortaya çıkabilir. Bir başka örnek ise kişinin aşırıya kaçan kilo alma korkusudur bu korku da OKB’ye eşlik eden bir başka psikiyatrik rahatsızlıktır. Birey bu birbirini etkileyen psikiyatrik rahatsızlık içinde sıkışıp kalır, hatta öyledir ki hepsinin ortak özelliği olarak bir çaresizlik ve tükenmişlik hissedebilir. Düşünceler içinde kaybolmuş, davranışlarla bunları ketlemeye çalışırken hayatının büyük bölümüne mal olmuş kişi bu kısır döngü de savrulup gider.

Davranışçı terapi tekniği olan maruz bırakmanın tüm dünyayı etkisi altına alan korona virüsü düşündüğümüzde, bu tekniğin geçerliliği pek mümkün gözükmemektedir. Maruz bırakma tekniği yerine insanların içsel kaygılarını çözmeye ve onları rahatlatmaya yönelik çalışmalar yapılması daha zihinsel ve fiziksel sağlık açısından daha ehemmiyetli durmaktadır. OKB’nin ilaçla tedavisinde ise ilk seçenek olarak seratonin temelli ilaçlar tercih edilmektedir.

COVİD-19 NEDİR?

31 Aralık 2019’da, Çin’in Hubei eyaletine bağlı Wuhan Şehrinde etiyolojisi bilinmeyen 27 pnömoni vakası tespit edildi (Lu, Stratton, Tang, 2020). 

Dünya genelinde yaygın bir pandemi oluşturan COVID-19 salgını yaşamı ciddi anlamda tehdit etmeye devam etmektedir. Aslında beklenmeyen bir zamanda, Aralık 2019’da Çin’in Hubei eyaleti Wuhan kentinden başlayan bu hastalık hakkında var olan bilgiler her gün değişirken, hastalığın hızlı bulaşma şekli, hasta ve ölüm sayılarının sürekli artması sebebiyle var olan panik ve endişe bir tür korkuya dönüşmüş durumdadır. Zaten en yaygın OKB türü olan bulaş obsesyonunun COVID-19’un vuku bulmasıyla daha da arttığını gözlemleyebiliriz. (Üstün ve Özçiftçi, 2020) 

WHO’nun hazırlamış olduğu raporda, virüs çeşitli yüzeylerde 2 saat ile 5 gün arasında kaldığını tespit etmiştir. Ancak, T.C. Sağlık Bakanlığı, “Koronavirüs riskine karşı 14 kural” ismiyle yayınladığı bildirgeye uyulduğu takdirde bulaşma oranının azalacağını öngörmektedir. Buna ek olarak, yapılan aşı çalışmalarında gelinen sonuç ve aşılama oranlarının gittikçe artması pandeminin önüne geçilmesi açısından umut vaat etmektedir.

COVID-19 & OKB

Covid-19’un,tüm dünyayı etkileyen organik patolojilere neden olması yanı sıra, global bir panik ortamına yol açarak, küresel zihinsel sağlığı da bozabildiği görülmektedir. Sağlık kaygısı, kitle histerisi, panik ve yalnızlık gibi birçok psikolojik sorunu beraberinde getirmektedir. (Nebioğlu Yıldız ve Türkili, 2020).

Hacettepe Üniversitesinden Prof. Dr. Müjgan İnözü Mermerkaya “COVID-19 Pandemisine İlişkin Ruh Sağlığı Çalışmaları” başlıklı projelerinde, salgın ile obsesif kompulsif bozukluk (OKB), geleceğe yönelik umutsuzluk ve abartılmış tehdit algısı ilişkilerini değerlendirmek üzere “Kovid-19 Kaygısı Stres Ölçeği”ni geliştirdiklerini söyledi. (Vervigeren, 2021)

İnsanlar, yetkili bilim insanlarından pandemi sürecinin ciddiyetini ve genel hatlarını öğrenmesiyle beraber mental olarak sağlam bir yapı geliştirebilirler. Ancak bilgi kirliliği ve yanlış bilgilendirmeler insanların davranışlarına zarar verebilir. Buna karşı özellikle bu süreçte, önlemler alınmalı ve yetkili kişilerin kamuoyuna daha ulaşmaları gerekebilir.

 “Mevcut pandemide, dini eylemler uğraşmak bize durum üzerinde kontrol sağlar, durumu anlaşılır hale getirmemize yardımcı olur ve en önemlisi bize umut verir. Bunun yanında, insanların kontrolleri dışında gelişen olumsuz deneyimlerde, inanç sistemleri güven duygusunu sağlayarak kişinin rahatlamasının önünü açar. Bu güven duygusuyla beraber kişi, elinde olmayan olumsuz gelişmelerin açıklamasını sağlayarak bir neden-sonuç ilişkisi kurabilir. Kişinin neden-sonuç ilişkisi perspektifinden bakabilmesi, onu umutlandırabilir veya kaygısını azaltmasını sağlayabilir.

Diğer bir yandan insanlar, hayatlarının akışı dışında gelişen durumlarda, iradesi dışında gelişen olaylarda mutlak bir güce sığınma eğilimi gösterebilir. Böylece, kendilerini, pandeminin beraberinde getirmiş olduğu strese karşı koruyabilir. Ayrıca, birçok insan pandemiyi yapılan kötülüklerin bir karşılığı olduğunu düşünerek, bu durumdan insanları sorumlu tutmaktadır. Bu şekilde inanç sisteminin zayıflatmanın aksine daha da sağlam bir zemine oturtma imkanı bulur.

Belki de ruhsal hastalığı olan hiçbir grup, COVID-19’un kötüleşen salgınından obsesif kompulsif bozukluk (OKB) ile yaşayan insanlar kadar doğrudan etkilenmez. Paradoksal olarak, zorlayıcı davranışları canlandırarak tehlikeleri önleme girişiminde “deneyime göre uzmanlardır”. Esasen, virüsle ilgili anksiyetedeki artış, OKB’si olan bazı kişilerde mevcut takıntılı bulaşma korkularını körüklüyor ve zararlı kompulsif eylemleri daha da tetikliyor. Bu insanlar için, koronavirüs düşündükleri tek şey haline gelebilir.  (Adam, 2020)

Obsesif kompulsif bozukluğun gelişmesine yatkın olan yetişkinler ve gençler, mevcut COVID-19 pandemisinden muhtemelen derinden etkileneceklerdir. Mevcut zorluklar, obsesif kompulsif bozukluğun klinik olarak önemli semptomlarına zaten sahip olan bu bireylerin çoğunda neredeyse kesinlikle şiddetlenecektir. En çok risk altında olanlar, kendi kendilerine bulaşma endişesi olan kişiler, bilmeden bulaşma yaymaktan ve başkalarına zarar vermekten korkan kişiler, COVID-19 hakkında aşırı haber arayarak güvence arama eğilimi gösteren kişiler ve tehditleri abartan kişilerdir.(Hewson, Shepherd, Hard ve Shaw, 2020)

Coronavirüs (Koronavirüs / Covid-19) pandemik salgını hem bizim kontrolümüzde olan bir salgın hem de değil. Bireysel alınması gereken önlemleri uygulayıp, çevremizi de bu konuda uyarırsak bu salgını kontrol altına alabiliriz. Kontrol altına alınan bir durum doğal olarak bizi daha fazla tedirgin edemez ve psikolojik olarak etkilemez.” dedi.

Pandemi ilk çıktığı günden itibaren insanlar üzerinde, ölüm, yoğun bakımdaki hasta ve entübe hasta sayısındaki fazlalık gibi durumlar ve medyadaki yapılan yorumlar sebebiyle korku, panik, endişe, güvensizlik gibi duygusal/tepkisel sorunların arttığı gözlenmiştir (Lai et al., 2020)

Hayatın olağan akışı dışındaki gelişmeler medyada olduğundan daha ürpertici bir dil kullanıldığı için toplumda paniğe ve korkuya neden olabilmektedirBilgi kirliliğinintoplum üzerindeki etkisi, kaygıyı arttırma yönünde önemli bir etkendir. Kişi bu kaygıya sadece kendisini düşünerek kapılmayabilir. Kişinin kendisi dışında, ailesi ve yakın çevresindeki insanlar kaygısını arttırmasına neden olabilir. Bu süreçte, özellikle çevresinde kronik hastalığa sahip olan bireylerin diğerlerine oranla kaygı seviyelerinin daha fazla olduğu gözlemlenebilir. Bunun yanında, pandeminin ilk zamanlarında oluşan belirsizlik tablosu ve sosyal hayatın en aza indirgenmesi, covid üzerine düşünme süresini arttırmış olabileceğinden dolayı, kaygı seviyesini arttıran bir etken olarak düşünülebilir.

Fiziksel sağlık yanında beraberinden getirdiği travmatik yaşantılar ile psikolojik sağlık üzerinde de etkili olan COVID-19, doğrudan veya dolaylı olarak bireylerde kaygıya neden olabilmektedir. Covid-19 salgını nedeniyle yaşanan korku ve stresin nedeni hastalığın ilk kez karşılaşılan olağanüstü bir duruma verdiği olağan tepkiler olarak açıklanabilir (Sümer, 2020).